KIZIL SAÇ GENİNE SAHİP OLMAK KANSER RİSKİNİ NEDEN ARTIRIR? TEK SUÇLUSU GÜNEŞ IŞINLARI MIDIR?

                              

Birçoğunuzun da bildiği gibi açık ten rengine ve kızıl saçlara sahip olmak aynı zamanda kansere yakalanma riskinin, bu genleri taşıyan insanlarda çok daha fazla olması anlamına geliyor. Evet biliyoruz ki bu genleri taşıdıkları fenotiplerinde (dış görünüşlerinde) açıkça belli olan kişiler daha yüksek bir riske maruz fakat muhtemelen birçoğumuz bu genleri taşıyıcı olarak bulunduran kişilerde de kanser riskinin aslında bir o kadar yüksek olduğunun farkında değiliz. Yani aslında bu demek oluyor ki çok açık bir ten rengine veya kızıl saçlara sahip olmasanız da eğer bu özelliklerin oluşmasında etkili genler DNA’nızın bir köşesinde gizlenmişse (geni çekinik olarak bulunduruyorsanız) kansere yakalanma riskiniz, hiç bulundurmayan bireylere kıyasla bir hayli yüksek.

Bunun sebebinin açığa çıkarılması için yapılan bir araştırmadan edinilen bilgiye göre; MC1R (pigment oluşumunda görevli protein olan melanocortin 1 proteini için gerekli talimatları sağlayan gen) adlı genin, kızıl saçlı insanlarda diğer saç renklerine göre çok daha fazla mutasyon geçirerek oluştuğu anlaşılmıştır. Yani eğer kızıl saç rengine sahipseniz saç renginiz için gerekli pigmentlerin üretiminde DNA’nız, siyah/sarı saçlı bireylere göre çok daha fazla mutasyon geçirmiş oluyor. Ayrıca daha fazla mutasyon demek; DNA’nızın 21 yıl daha yaşlı görünmesi demek oluyor, bu genin sadece taşıyıcısı bile olsanız!

Şimdi bunun derimizde ne gibi bir etkisi olduğuna bakalım.

 

DERİDEKİ ‘HASARLI’ DNA

DNA’daki bu mutasyonu ve kanserin oluşma sebebini birlikte düşündüğümüzde, aslında her şey çok daha mantıklı hale geliyor. Kanserin oluşma sebebi en kısa ve net tabiriyle ‘kontrolsüz’ hücre bölünmeleri yani hücrelerin kontrol dışı bir şekilde çoğalması, aslında ölmeyi reddetmeleridir ve bu olay, DNA zarar gördüğünde gerçekleşir.

Örnek verecek olursak, bronzlaşamayan insanların cilt kanserine yakalanma riskinin daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bunun sebebi ise bronzlaşmanın deriyi ve orada bulunan DNA’yı Güneş’in zararlı ultraviyole (UV) ışınlarından korumaya yardımcı olmasıdır. Bronzlaşmamak derideki DNA’nın korunmamasına ve DNA’da oluşabilecek her türlü zararın artmasına sebep olduğu için yanlış yerde açığa çıkan daha çok mutasyon ve sonunda cilt kanseri ile sonuçlanabilir.

                 

Oluşan mutasyonların bir diğer olası sebebi ise MC1R adlı genin hücrede yapmış olduğu bir şeyin bu mutasyonlara sebep olması.

MC1R geninin saç ve deri rengini belirlemekten çok daha fazlasını yaptığını ve eğer gen, görevini gerektiği şekilde gerçekleştiremezse bunun çok açık ten renkleri ve kızıl saçla sonuçlandığını söylememiz gerekiyor. Öyleyse artan sayıdaki mutasyonlar, genin talimatlara uygun olarak gerçekleştiremediği görevlerinin sonucu olarak oluşuyor olabilir. 

Aslında DNA’mız sürekli olarak zarar görüyor ve hücrelerimiz DNA’mızı kopyalarken birçok hata yapıyor fakat bu hataların çoğu eşlenme tamamlanmadan önce hücrelerimizdeki ilgili kısımlar aracılığıyla düzeltiliyor. Aksi takdirde bu zarar görmüş ve hatalı kısımlarıyla kendini eşlemiş olan DNA’mız her gün sadece Güneş ışınları sebebiyle bile binlerce mutasyona uğrayabilirdi. Eğer MC1R bu onarımın bir kısmı için önemliyse, düzgün çalışmadığında daha fazla hatanın gözden kaçacağını ve sonucun daha fazla mutasyon olacağını açıkça söyleyebiliriz ancak yine de MC1R'nin bu onarımın en önemli parçası olduğunu da düşünmememiz gerekiyor, çünkü değil.

Onarım için gerçekten kritik olan genleri çalışmayan insanlara birçok örnek verebiliriz.


Mesela xeroderma pigmentosum (XP) adı verilen bir hastalığı olan kişiler, cilt hücreleri UV ışınlarıyla hiç baş edemediği için yüksek oranda cilt kanseri riski taşımaktadır ama çalışmayan bir MC1R geni için böyle bir şey söz konusu değildir. Tabii ki bunu söylerken DNA'nın onarımında çok büyük bir rol üstlendiğini ve talimatlara uygun çalışmadığında bir ‘mutasyon birikimi’ ne sebep olabileceğini de unutmamamız gerekiyor.

 

FARKLI MUTASYON TÜRLERİNİ ANLAMAK

Yapılan bu araştırmanın en önemli sonuçlarından biri kızıl saçlı ve bu geni ‘saklı’ olarak bulunduran bireylerin DNA’larındaki hasarın tek nedeninin Güneş ışınlarına direkt olarak maruz kalmak olmadığını bize gösteriyor olmasıdır.

DNA'mız adenin (A), guanin (G), sitozin (C) ve timin (T) şeklinde adlandırılan dört farklı bazdan oluşur. Bu bazların dizilişindeki farklılık tüm insanların birbirlerinden farklı olmasının ve insan olmamızın (bir gül, levrek veya baykuş da olabilirdik) çok büyük bir sebebidir.

Ultraviyole (UV) ışınları DNA'da çok özel bir hataya neden olur. Eğer bir veya iki tane T ve C bazı yan yana ise, UV ışınları bu bazların birbirine yapışmasına sebep oluyor. Aslında hücrelerimiz birbirine yapışmış olan iki tane T bazı ile çok kolay baş edebilirler ancak C bazının da işin içine dahil olması hücrelerimizin bu onarma işleminde bir hayli zorlanmasına sebep olur.  

 


Yani varılan sonuçtan anlaşılıyordu ki UV ışınları bu çiftlerde (T-C) bulunan C bazlarını T bazına dönüştürme eğiliminde. Bu bilgiye dayanarak araştırmacılar, kızıl ve taşıyıcı bireylerin sahip olduğu ‘ekstra’ mutasyonların tamamının C bazından T bazına dönüşüm şeklinde olup olmadığını araştırdılar ve sonucunda öyle olmadığını gördüler.

Belirlenen 400'den fazla farklı cilt kanseri tipine baktıklarında, kötü çalışan bir MC1R geninin bir veya iki kopyasına sahip 194 kişinin, olması gerektiği gibi çalışan iki MC1R genine sahip 211 kişiye kıyasla %42 oranında daha fazla mutasyona sahip olduğu bilgisine ulaştılar. Mutasyonların en belirgini C bazının T bazı olarak değişmesi olsa da farklı çeşitteki mutasyonlarda da artış olduğu gözlendi.


Bu nedenle kızıllar ve kızıl saçı bulunduran bireyler cilt kanseri için daha yüksek risk altındadır çünkü derilerindeki DNA, doğru şekilde çalışan iki MC1R genine sahip olan insanlardan daha hızlı hasara uğrar ama tabii ki bu demek değildir ki koyu renk tene ve kızıldan farklı saç rengine sahip bireyler kanser riski taşımıyor. Genlerimizde ne yazılı olursa olsun, hepimizin cildindeki DNA risk altındadır. Burada anlatmaya çalıştığımız sadece bu bireylerdeki riskin daha fazla olması.

Bizim yapmamız gereken MC1R genimizin nasıl göründüğüne bakmaksızın mutlaka güneş koruyucusu kullanmak. Şimdilik Güneş’in zararlı ışınlarını derimizden uzak tutma ve cilt kanseri riskini azaltmadaki en büyük yardımcımız güneş koruyucularımız gibi görünüyor!


KAYNAK : https://genetics.thetech.org/


Yorum Gönder

2 Yorumlar